O
Özkan Karagöz
Sisin etkisiyle distopik bir görüntü yaratılarak aktarılan; eski dönemlerden kalma harabe fabrikalar, tren garları, kaleler ve şehir ve şehrin gün doğumuna ait diğer görüntüleri, şu monolog ile başlar:
“Eğer bir şeytan gece-gündüz seni izlese, en gizli düşüncelerine girip şöyle dese ne olurdu?”
Ardından şehrin içinde yaşayan genç-yaşlı, kadın-erkek birçok bireyler bulundukları mekân ve mekânın psikolojisini yaratan seslerle birlikte bir kimlik oluşturur. Bu kimlik onları bulundukları mekânların birer ana karakteri haline getirir.
Bu bütünlükten sonra şehrin sisli görüntüleri güneşin batışıyla birlikte tekrar görünür ve monoloğun devamı aktarılır:
“Gördüğün üzere bu hayatı yaşıyorsun veya yaşamışsındır ve bir kez daha ve hatta sayısız kere yaşamak zorundasın; hiç bir şey yeni olmayacak fakat her ağrı, her düşünce, her sevinç, her nefes ve hayatındaki küçük veya büyük her şey aynı sıra ve mantıkla sana geri dönecek. Bu bir örümcek, ağaçlar arasındaki ay ışığı ve hatta bu an ve ben. Var oluşun sonsuz bir kum saati gibi tekrar tekrar devredecek ve sen onunla birliktesin, bir toz lekesi gibi.”